Kendini Yeniden Üreten Post Kolonyalizm - Yrd. Doç. Dr. Barış Erdoğan

Günümüz dünyasında post kolonyalizmin kendini yeniden üretme kabiliyetini anlamak için (yarı) sömürgeleşmiş ulusların ulusal kurtuluş mücadelelerini ve ulus devlet oluşum tecrübelerini etüt etmekle işe başlamak gerekmektedir. Batı Avrupa’da kapitalizmin ortaya çıkışı, sömürgeciliğin (kolonyalizm) doğuşu ve ulus-devletlerin inşası sürecini 17. yüzyıla kadar götürmek mümkündür. Kimi zaman birbirlerinden bağımsız olan ama çoğunlukla iç içe geçen bu süreçler birbirini Avrupa dışı coğrafyada da beslemiştir. Kapitalist üretim modeli varlığını sürdürebilmek için en uygun siyasal örgütlenme modeli olarak ulus devlete doğru evirilmiştir. Ulus devletler zapt ettikleri ülkelerin halklarına medeniyet getirme vaadiyle kendilerini meşrulaştırmışlar ve işbirliği içine girdikleri yerel elitlere modern siyasal sistemleriyle ve kültürel kaynaklarıyla bir rol model olmuşlardır.

Kapitalist üretim ve sömürü ilişkilerinin devam etmesi, kültürel değerlerin benimsetilmesi için yerel unsurların kurulan modern okullarda sömürgecinin anadiliyle eğitimi klasik sömürgeciliğin önemli faaliyetlerindendir. Bu eğitim çalışmalarının asıl meyvesi ise post kolonyal dönemde toplanmıştır. Zira kültürel sermayeleri bu modern okullarda şekillenen ve sömürge düzenine karşı mücadele eden yeni dönem genç elitlerin elindeki tek reçete yine sömürgeci zihniyetin kurguladığı üst yapı kurumları tarafından oluşturulmuştur. Sömürge yönetimlerinden kurtulan yeni elitler devlet ya da piyasa kapitalizmini toplumsal refah ve iktisadi gelişme için kaçınılmaz bir yöntem olarak görmüş, bu ekonomik düzeni hayata geçirmek için ise etnik, dilsel ve inançsal farklılıkları yok sayan bir ulus devlet anlayışını siyasal bir model olarak hayata geçirmişlerdir.

Sömürgeci güçler fiili olarak askeri ve siyasal varlıklarını sömürgelerden çekmiş olsalar da kendi siyasal, ekonomik modellerini ve zihniyetlerini bu yeni “bağımsız” ulus-devletler aracılığıyla sürdürmüş ve bunları kendi kurdukları uluslararası sisteme entegre etmişlerdir. Geçmişin sömürgecisinin “medeniyet getiren” dilini, kapitalist üretim ilişkilerini, toplumu tek tipleştiren siyasal anlayışını bu sefer yeni ulus-devletler kendi vatandaşlarına, başta çeperde kalmış etnik, inançsal gruplara ve dilsel azınlıklara karşı uygulamaya başlamıştır. Yeni ulus-devlet onları çağdışı, barbar, atavik hatta hayvani şekillerde görmüştür. Kendi sistemine dahil olmaya direnenler üzerinde fiziksel şiddetini meşrulaştırmak için dil aracılığıyla tüm kanalları (sözlü, yazılı edebiyat, folklorik ürünlerin yeniden kurgulanması, popüler şarkılar, yazılı, sözlü ve görsel medya aracılığıyla üretilen haberler vs.) kullanarak sembolik şiddeti üretmiştir.

Bu yeni (iç) sömürgecilik formuna karşı siyasal alanda olduğu kadar entelektüel alanda da mücadele etme şiarıyla ortaya çıkan yerel dinamikler ise iktidara/merkeze yaklaştıkça benzer iktidar dilini farklı formlarda yeniden üretmeye başlamışlar, uluslararası ekonomik ve siyasal sisteme bağlanmışlardır. Bu nedenle postkolonyal çalışmalar öncelikle interdisipliner bir yöntemle, sömürgecilik sisteminin artığı olan ekonomik ve zihinsel anlayışla mücadeleye girişen yerel unsurların hangi içsel ve dışsal dinamiklerle benzer zihniyet dünyalarını yeniden ürettiklerini analiz etmelidir.

 

Yrd. Doç. Dr. Barış ERDOĞAN

İstanbul Gelişim Üniversitesi

Sosyoloji Bölümü